Saturday, 28 June 2014

Kara Bulutları Kaldır Aradan...


Kara Bulutları Kaldır Aradan, Vay Aman...


Siz nereden bileceksiniz ki Fatoş-Sinem, azıcık gökyüzü bulutlanmıya görsün, yüzünü ekşitip surat asanlardandır. Hava bulutlandı mı, evde şaklabanlık sırası bana düşer...
Zaten bunu merak etmiş olacağınızı da tahmin etmem!
Fatoş için varsa yoksa, herdaim günlük güneşlik olmalıdır.
Bulutlu havayı, kasvetle aynı şey saymaktadır.
Bana gelince, durum değişiyor. Ne vakit hava bulutlansa, Sait Faik'in 1951'de Varlık Yayınevi'nden çıkarttığı, Havada Bulut adlı hikâyeleri aklıma gelir. Ah o Varlık yok mu, bir kuşak bizleri adam etmeye çalışmıştır ya, bu ayrı bir hikâyedir...
Havada Bulut hikâyelerinde dolaşan, hiç unutamadığım birisine el sallamalıyız şimdi... Burgazada'lı Rum hemşehrimiz Yorgi, bulutu alıp evine götüremediği için üzülmektedir; demek Yorgi bulut olmadan yaşıyamıyanlardandır. Hayal gücünü gökyüzünde bırakmak istemez.
Haksız değildir...
Ne o öyle, masmavi gökyüzü! Çivit badanası çekilmiş köy evi duvarı gibi parlar da durur, tepenizde...
Azıcık bulut olmalı, siz onlara bakıp, bulutlar şekilden şekile girip çıkarken hayalinizi meşgûl etmelisiniz; dalga geçmelisiniz.
O nedenle, Mahmut Şenol'a, Orhan Veli'nin şiir kahramanı gibi Dalgacı Mahmut derler ya!



Bulutsuzluk fenadır!
Bulutlanmış hava oldu mu neş'eme dokunmayınız!
Bulut azıcık da serinlik getirir, işte o vakit keyfimin haddi hududu bulunmaz.
Hele yağmur yağmaya başlasın, öncesi, sonrası, hasılı hepsi güzeldir ıslanmanın.
Yağmurdan telaş telaş kaçanlara da şaşırıyorum.
Sevgili cân-ı beraber biraderim Hasan Aksakal'ı yâd etmenin zamanı gelmiş midir, gelmiştir; hatta çoktan geçmiştir. Birgün, galiba yedi sekiz yıl evvel, İstanbul sokaklarında yayandık. Boğazkesen'deki İtalyan Yokuşuna birlikte tırmanırken yağmura yakalanmış, benim şikâyetçi olacağımı zannetmeliydi ki, ¨Ağbi, şeker miyiz eriyecek, tuz muyuz su çekecek!¨ diye insan olduğumuzu hatırlatmıştır; oysa şikâyet eden kim!
Yeter ki delik pabucum olmasın; çorap ıslaklığına tahammülüm olmaz...
Evet ya, dostlarım, insan yağmurdan kaçmamalı aksine altında dolaşmalıdır.
Böyle deyince, aklıma bu işin bedduaya yakalanmışlık hâlleri de gelmiyor, sanmayınız; rica ederim.
Li'l Abner'in, bizde, Milliyet gazetesinde uzun yıllar günlük çizgi-bant olarak yayımlanmış karikatür serisi Hoş Memo başlıklı çizgi-romanının unutulmaz kahramanını hatırlamak gerekiyor. Üzerinde daima bulut dolaşıp yağmur altında yürüyen, üstüne habire yıldırım düşen Joe Btfsplk-Felaket Ahmet karakterinin başına gelebilecek musibetlerin buluttan olduğunu sanmıyorum.

Joe Btfsplk, bir bakıma, İsa'ya ilk taşı attığı için ömrü boyunca yürümeye lanetlenmiş Yahudi, Ahasverus'tur.

Joe Btfsplk, sanki bedduaya Walpurgis Gecesi doğduğu için uğramıştır; in aeternum damnatus, diyor ebediyen lanetli olana Latin'ler...
Bana kalırsa insanoğlunun en talihsiz adamıdır Felaket Ahmet!
All Capp adlı esas oğlana, çizgi romanın kahramanına Hoş Memo denilirken, ona da bu isim konulmuştur. Hatta, galiba, Felaket Ahmet adında bir filmi de 1970 çekivermişti, Yeşilçam sineması; Yılmaz Köksal Hoş Memo'yu canlandırıyor, ama unutmuş bulunmaktayım ki, Felaket Ahmet'i kim oynuyordu, bakın hatırlamıyorum.
Benim bunca bulut, grilik, esinti, yağmur serpintisi, azıcık serinlik, ziyadesiyle mavi göğe küskün hava merakında olmamın sanırım nedeni, biraz insanların içgüdüsel-insiyâki olarak sakınımlı, çekinik durmak üzere ortalığa sere serpe çıkmayışlarına dayanıyor.
Ortada kalabalık görmeyince rahata geçen birisi için bulutlu hava bulunmazdır. Herkes sus pus olmuştur, sokaklarda omuz atılarak itilip kakılmadan yürüyebilirsiniz, gürültü mağarasına çekilmiş Kaf Dağı canavarı gibi sessizleşince ortalığı bir huzur sesi kaplar. Daha ne olsun?
Masmaviyi delip geçen sarı sıcak bir güneşin altında öyle midir? Ben, sığınacak yer ararım!
Ama bütün bütün inanmayın söylediklerime, elbette maviyi severim.
Maviyi sevmesem Bodrum'u, Herodotus'u, Halikarnas Balıkçısı'nı, en büyük roman kahramanım Odysseus'u sever miydim sanıyorsunuz?
Dalgacı Mahmut'un bir de filmi var!
Ajda'yla beraber...
Severim severim, Fatoş kadar olmasa da, ben Dalgacı Mahmut-Basri maviyi severim; ama illa bulut olsun, bir köşeciğinde...
Yorgi dünya ahret kardeşim olsun, beraber dalga geçeriz, siz bakmayın bize...
Sait Faik'in o başlık altındaki hikâyelerine sizi davet etmeden de şuradan şuraya gitmem, bilesiniz!
Ha, sahi Havada Bulut'un TRT'de mini dizisi de yayımlanmıştı; yotube'da falan belki bulunur.
Bir de Sadettin Kaynak bestesi olan Kara Bulutları Kaldır Aradan şarkısı vardır ki Türk Sanat Müziğinde, karcığar makamının curcunası olup çalındı mı tadına doyum olmaz...
Funda Arar söyledi mi bir başka oluyor; bir de bu sayfaların müdavimi Sema Geyve hanımefendi!