Hem de çok sansasyonel bir fotoğraf.
Meğer, biz babacığı ile etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş villalarından birinde tatil yaptığını zannederken, Bilal Erdoğan bu yaz Müslüman Kardeşlerin General Sisi'ye karşı düzenlediği gösterilere katılmış. Üstelik ellerinde demir çubukların, sopaların olduğu öfkeli bir grubun içindeymiş. Giderken de (artık ayakkabı kutusunda mı, bavulda mı bilemeyeğim) yüklü miktarda para götürmüş Müslüman Kardeşlere. Babasının talimatıyla tabii....Rivayet diyeceğim ama fotoğrafı da çıktı şimdi. Çok gezince çok insan tanımak mümkün oluyor... İşte öyle tanıdıklarımdan birinden aldığım bu fotoğraf ve bilgilere göre meğer Başbakanımızın ve eşinin televizyonlara çıkıp göz yaşı dökmesinin sebebi Esma değil, o sıralar olaylar kızışınca bir süre haber alamadıkları kendi oğullarıymış.
Öyle ya, Sisi'nin askerleri gaz fişeklerini kullanım talimatları doğrultusunda belli bir açıyla havaya atsalar kimse ölmez ama, ya İstanbul'da galeyana gelenler, kraldan çok kralcı olan polisler gibi inadına inadına insanların kafasına nişan alarak basarlarsa o tetiğe. Çok pişman olmuş başbakanımız Bilal'i paraları götürsün diye oraya gönderdiğine ama Bilal'den haber alana kadar, baba yüreği tabii, saatlerce haber beklemiş istihbarat örgütlerinden.
Neyse, Allah'tan sağ salim dönmüş de Bilal Erdoğan, başbakanımız ve ailesi rahat bir nefes almış.
* * * * * *
Şimdi bu fotoğrafı gören muhalefet partileri yarın sokaklara çıkıp:
"Gezicilere yakıp yıktılar derken, senin oğlunun bu kalkanlarla, demir çubuklarla, sopalarla yürüyen insanların arasında ne işi var?"
"Bir de 14 yaşında çocuğun elinde sapan var dedin, demir bilye var dedin. Senin oğlun demir çubuklarla sokaklara çıkmışken, nasıl böyle konuşursun?"
"Senin oğlun da terörist, baksana terörist gibi adamlarla sokaklarda!" derlerse ne olur?
Tabii fotoğrafı gören bir sürü kişi de:
"Ne Bilal'i canım? Bilal'in orada işi ne? Zaten hiç benzemiyor."
"Ona benzeyen bir adamın fotoğrafını bulmuşlar, yalan söylüyorlar."
"Montajdır montaj. Montaj değilse dublördür o." diyecektir muhtemelen.
Ama ben her iki grubun da sabredip yazının tamamını okumalarını umuyorum.
* * * * * *
Bilgisayar teknolojilerinden biraz anlayanlar bilirler ki fotoğrafları montajlamak, 10 dakikalık karşılıklı konuşmaya dayalı telefon sohbetlerini montajlamaktan çok daha kolaydır. Öyle ki 40'ını aşkın, hayatında hiç grafik tasarımı okumamış, bilgisayar programcısı, hacker filan olmayan birisi bile, biraz bilgisayardan anlıyorsa fotoğrafları çok kolay montajlayabilir. Bu yazıyı bir sosyal deney olarak yazıyorum bir bakıma. Facebook'tan ve twitter'dan paylaşacağım bir resim nasıl bir tepki yaratacak merak ediyorum.
Ne de olsa kendilerine en ufak bir "ipucu" servis edildiğinde, yüreklerinde evlat acısı olan bir anne babanın:
"Sadece ekmek almak için çıkmıştı o pazar sabahı oğlumuz sokaklara" demesini umursamayan, o resmin Berkin olup olmadığını, görüntüdeki fotoğrafın aynı gün çekilip çekilmediğini bilmeden, 14 yaşında bir çocuğu terörist ilan eden, başta bir ülkenin başbakanı olmak üzere, binlerce insan var. Böyle olduğu için de Berkin'e bir rahmet, ailesine bir başsağlığı dilemeyi zul gören milyonlar...
Bu fotoğraf Berkin'e aitse, ve bir (kaç) gün önce Taksim'de gösterilere katılmış olsa 14 yaşında bir çocuk, ölümü hakediyor mu? Velev ki, o sabah ekmek almaya giderken, elinde sapanla bilye atmış olsa, bu resmi bize sunabilenlerin elinde nasıl oluyor da onu vuran fişeğin hangi polis tarafından atıldığını gösteren, etraftaki onlarca kameradan birinden alıntı, tek bir fotoğraf ya da delil bulamayıp, tam 275 gündür bu olayın faili olan polisi (polisleri) adalet önüne çıkaramıyorlar?
* * * * * *
Geçtiğimiz yaz Gezi Park'ı olaylarında sokaklara dökülen insanların çok büyük çoğunluğu, Başbakanımızın meydanlarda haykırdığı gibi terörist, marjinal grup filan değildi. Onun için Cami'de içki içildi, Kabataş'ta başörtülü bacımıza 70-80 gösterici (hem de deri pantalonlu, üzerleri yarı çıplak) saldırdı gibi haberler çıkınca, hiç inanası gelmese bile insanın, küçücük bir acaba kuşkusu ile, onlar utandı.
Nereye kadar devam edebilir, bir başbakanın dilindeki, kendinden olmayana karşı nefret söylemi? Ne zaman koltuk sevdasından (ya da yapılan yolsuzlukların bir gün cezasını çekme korkusundan) dolayı birbirine her geçen gün düşman edilen bir ülke, ne zaman bir ulus olmaktan çıkıp, bir savaş alanına döner? Bizi yöneten politikacılar, hoşgörü ve empati ile konuşmayı öğrenmedikçe, sonucu ne olursa olsun, 30 Mart'ta yapılacak yerel seçimler bizi tekrar bir ulus, bir millet yapamayacak. Ama yine de iki seçenek var 30 Mart'ta oy kullanmaya gidenlerin önünde. Özellikle de AKP'ye oy vermiş ya da vermeyi düşünenler için. Ya yerel seçimlerde AKP dışında partilere oy vererek, başbakanımız ve parti yöneticilerine ufak bir ders verecek halkımız. "Bu zamana kadar yaptıklarınızı takdir ediyoruz, ama bu ülkenin kavgaya sürüklendiğini görmek istemiyoruz" diyecekler.
Ya da "Bizden olmayan defolsun gitsin, gitmiyorlarsa da gerekirse iç savaş çıksın, bizim ülke de Suriye gibi olsun. Nasılsa çoğunluktayız, hepsini defederiz bu ülkeden" diyerek, bu ülkeyi AKP'den başka yönetecek bir başka parti, o partiyi de Recep Tayyip Erdoğan'dan başka yönetecek daha aklı başında, hoşgörülü bir lider olamayacağına olan inançlarını teyit edecekler.
Bu ülkenin geleceği, önümüzdeki yıllarda kaç Berkin, kaç Ali İsmail, kaç Burakcan'ların daha öleceğini tayin etme gücü tamamen AKP seçmeninin iradesinde. Bütün yük ve sorumluluk onların omuzunda. Komplo teorilerinin filan hepsini bir çırpıda yıkmak da onların ellerinde, bu ülkeyi daha fazla kana ve kavgaya sürüklemek de. Nasıl oluyor da AKP'ye oy vermeyenlerin hiç sorumluluğu yok diyenlere cevabım şu: Onların kime oy verdiği bir şey değiştirmez ki. Bu halk bu başbakana "Bizi birbirimize düşürmekten vazgeç. Atamıza ayyaş, seninle aynı fikirde olmayanlara çapulcu, terörist diyemezsin. Bu halka hizmet etmiş olabilirsin ama bu sana ve çocuklarına, bakanlarına, haksız kazanç elde etme, cepleriniz doldurma hakkı vermez" mesajını vermedikçe, benim ve benim gibi düşünenlerin kime oy verdikleri hiç önemli değil. Çünkü AKP'nin karşısında tek bir fikir, tek bir parti, tek bir lider yok. O bu söylemlere, ve de yolsuzluklara devam ettiği sürece, insanlar sokaklara çıkacak, bunun geri dönüşü yok. Tek çare AKP'ye şapkalarını önlerine alıp düşünmeleri gerektiğini hatırlatan bir mesaj vermekte. Bu mesajı da ancak AKP seçmeni verebilir.
* * * * * *
Buraya kadar sabredip de bu yazıyı kaç AKP seçmeni okur, pek de umutlu değilim. Ama dediğim gibi uzatmamın bir başka sebebi daha var. Bu bir sosyal deney. Facebook'tan, Twitter'dan sadece yukardaki resmi paylaşınca ne olacağını merak ediyorum.
Resimdekinin Bilal Erdoğan olmadığını düşünenler yanılıyor. Gerçekten de fotoğrafta görünen yüz ona ait. Sadece benim Fatos_CokGezen Twitter hesabımdan daha önce defalarca paylaştığım bir fotoğrafa, internetten kolaylıkla bulduğum bir Bilal Erdoğan yüzü montajladım. Eh, bir de 17 senedir bir yazarla evli olursa insan, doğal olarak senaryo yazma hastalığı eşine de bulaşıyor. Fotoğrafın arkasındaki, bu yazının başlarındaki komplo teorisi de tamamen benim uydurmam.
Belki biraz ortalamanın üstünde bir bilgisayar kullanıcısıyım ama ne Grafik Tasarımı okuyup Photoshop dersleri aldım, ne de bilgisayar programcısıyım. Sadece geçen yaz Herşey Bir Ağaçla Başladığından beri, artık canımıza tak dedi diyen 42 yaşında bir üniversite çalışanı ve anneyim. Ben AKP iktidarının sadece 3 yıldan az kısmında Türkiye'de yaşamış olsam da, bu iktidarın yaptığı ve takdir ettiğim hizmetler olduğunu inkar edemem. Bunun için kendilerine teşekkür ederim. Ama bu yaptıkları herşeyi de beğendiğim anlamına gelmez, hatta pek ço yanlışlarının da olduğunu düşünüyorum. Ve şimdi durum çok farklı... Geçmişte yapılmış hiçbir hizmet bir milleti kutuplara bölen (bir de üstelik ailece milyon/milyar dolarları cebine atan) bir iktidarı mazur gösteremez. Zaman (benim bakalım bu işin sonu nereye gidecek diye merakla paylaştığım bu montaj dahil olmak üzere) montajlara, dublajlara göre değil, vicdanımızın sesini dinleyerek bu ülkenin geleceği için bizi yönetenlere 30 Mart'ta küçük bir mesaj verme zamanı! Zaman birbirimize (başörtüsü yasağında olduğu gibi) yapılmış bir haksızlık varsa bunların hepsine birlikte kızma, çocukları ölen anne ve babalarla, ölen kim olursa olsun, beraber ağlayabilme zamanı...
Yeter artık bizi birbirimize düşürdüğünüz, diyebilmek için, kendinizi başka hangi partiye yakınlık hissediyorsanız Ampül dışında bir yere mührü basma zamanı!
Belki biraz ortalamanın üstünde bir bilgisayar kullanıcısıyım ama ne Grafik Tasarımı okuyup Photoshop dersleri aldım, ne de bilgisayar programcısıyım. Sadece geçen yaz Herşey Bir Ağaçla Başladığından beri, artık canımıza tak dedi diyen 42 yaşında bir üniversite çalışanı ve anneyim. Ben AKP iktidarının sadece 3 yıldan az kısmında Türkiye'de yaşamış olsam da, bu iktidarın yaptığı ve takdir ettiğim hizmetler olduğunu inkar edemem. Bunun için kendilerine teşekkür ederim. Ama bu yaptıkları herşeyi de beğendiğim anlamına gelmez, hatta pek ço yanlışlarının da olduğunu düşünüyorum. Ve şimdi durum çok farklı... Geçmişte yapılmış hiçbir hizmet bir milleti kutuplara bölen (bir de üstelik ailece milyon/milyar dolarları cebine atan) bir iktidarı mazur gösteremez. Zaman (benim bakalım bu işin sonu nereye gidecek diye merakla paylaştığım bu montaj dahil olmak üzere) montajlara, dublajlara göre değil, vicdanımızın sesini dinleyerek bu ülkenin geleceği için bizi yönetenlere 30 Mart'ta küçük bir mesaj verme zamanı! Zaman birbirimize (başörtüsü yasağında olduğu gibi) yapılmış bir haksızlık varsa bunların hepsine birlikte kızma, çocukları ölen anne ve babalarla, ölen kim olursa olsun, beraber ağlayabilme zamanı...
Yeter artık bizi birbirimize düşürdüğünüz, diyebilmek için, kendinizi başka hangi partiye yakınlık hissediyorsanız Ampül dışında bir yere mührü basma zamanı!
No comments:
Post a Comment