Thursday, 23 January 2014

Attan indim, yoksa eşeğe mi bindim?



Attan inip, eşeğe binmenin bir mahzuru yok elbette...
Yerine göre, eşeğe de binilir.
Eşeğe binip inmek, ayrıca maharet gerektirir; yani fena bir şey değildir.
Hele ben gibi eşek sever bir eşekseniz, bundan iyisi can sağlığıdır.
Eşek severliğimi bilmeyen yok!
Benim eşek severliğim azıcık eskiye, Bodrum'da geçirdiğim zamanlarda her sokak başı gördüğüm Kıbrıs eşeklerine kadar uzanır.
Bodrum'un denizini kesen Karaadası'nda, yani eskiden Arkonessos denilen yere kasaba eşeklerinin yılkıya bırakıldığı gibi, mesela beni de, sevgili karım Fatoş bir Ege adasına bıraksa; ne kadar iyi olur!
Sadece bir, hata cömert davranıp iki sezon için beslenip semirmek üzere yılkıya salsa, bıraksa ve fakat, ama, ancak, lakin kitaplarımı, İtalyan mandolinimi, elbette MAC bilgisayarımı da verse...
Ben yılkıdayken, yeni aldığımız Mazda CX7'yi o kullanacağından, oraya buraya çarpmasa bari!
Özellikle kapalı garajların gişe girişlerinde betona sürtmesi fena oluyor.

*******

Ailemiz hizmetinde şoförlüğünü layığıyla yaptığım herkesce bilinen ve dahi böylece tüm Cihana yayılmış bulunan Jeep Grand Cherokee-2003 model arabamızın artık miyâdı dolmuş idi.
Aslına bakılırsa o cipin eskiyeceği yoktur, dolayısıyla miyat-kullanım süresi falan tanımaz bir inatçı keçidir, ama üzerindeki Indiana plakası yüzünden Kanada'da kullanılması zor olduğundan, ABD'ye geri götürmek kaçınılmazdır.
Evliya Çelebi'ye gezmek için bahane mi ararsınız!

*******

Öte yandan, benim Jeep'le süren bir arkadaşlığım da var.
Size itiraf edeyim ki, ben tamamen iflah olmaz bir Anemistim!
Eşyalar neyse ne, ama otomobillerin at ve eşekler gibi ruhu olduğuna inanırım.
Arabanızı severseniz, ona güzel sözler söylerseniz, arada bir ¨Aferin lan kerata, yarım metre karın içinde buz muz demedin gittin, helal!¨ falan derseniz, keyiflenir ve size bağlanır!
Atın terkisini okşamak gibi bir şeydir bu, erkekler anlar...
Beyler, bu lakırdıma ne dersiniz!?
Hanımlar, siz gülmeyiniz!
Bu lafların, hanımlar nezdinde itibarı hiç yoktur.
Fatoş-Sinem'den bilirim; o yüzden hanımlara değil, beyefendilere soruyorum...
Mesela, Grand Cherokee'yi gözden çıkartmak zorunda kaldığımı jeep'e anlattım, beni anlayışla karşıladı.
Bunu nereden biliyorsun demeyiniz, rica ederim.
Sürüşünde, gidişinde, ben gaz verip kestikçe itaat edişinde bugüne kadar en ufak bir serzeniş, şikâyet görmüş değilim.
Ben, cip'imin ne dediğini bilmez miyim?

*******

Hasılı, birkaç güne kalmaz, Ocak ayının son haftasında BASRİ Çelebi-Mahmut Paşa, Jeep'le son seyahatini Kanada-Alberta Eyaleti üzerinden 3 bin 500 km.yol yaparak Indiana'ya kadar tamamlar.
Anlaşılan, bana yine yol göründü.
Görünmese şaşardım.
Hazırlığımı yapar yapmaz, yol arkadaşımla asfalta çıkarız.
Cervantes'in dediği gibi, ¨Yolda olmak handa [evde] olmaktan iyidir.¨
Üç gece iki günlük bir sürüşle Amerika'daki evimizin olduğu eski kasabamıza gidecek ve orada cipin yeni sahibi olacak alıcıya verip veda edeceğim.
Gidene ağam, gelene paşam durumundayız.
Geleni de çoktan ayâr ettik...

******

Kuzey Amerika'da arabasız kalmak, ayakkabısız, hatta çorapsız olmak demektir.
Onun arabası var, güzel mi güzel desinler diye gittik, Fatoş'la beraber, ben yola çıkmadan evvel araç bakındık.
Sonunda bir CAPON'da karar kıldık: Mazda serisinden bir dört-çeker araba...
Capon Çayevi romanından beri Caponlara gösterdiğim ilginin tesadüfî neticesidir bu...


*******

Ocak ayının 25.veya 26.günlerinde, haftasonu yani, yola çıkacak olan Basri yol hatıratını buradan günü gününe nakledecektir.
İzleyiniz...
Edmonton'dan Calgary, derken Amerikan sınırı, sınırda gümrükçü Coniler ve Montana...
Bizonlar memleketi...
Montana Eyaleti'nde Great Falls'u geçince konaklama...
Ertesi gün yola çıkış ve Colorado Eyaleti'nde Denver kenti civarında bir otele giriş, sabah yine çıkış...
Kansas'a gitmeden hiç olmaz.
Uğramazsam vallahi çok gücenir...
Önce Salina'dan geçilecek, hani şu meşhur Wrangler kotların ve dahi Lewis markanın üretildiği yer; orcinali yani, çakması, Çin işi değil...
Sonra Springfield, derken Indiana eyalet sınırı, ardından Purdue Üniversitesi'nin bulunduğu West Lafayette kenti...
İşte üç günü devirip hemen hemen 4 güne varacak seyahatin güzergâhı böyle...
Cahit Sırrı Tarancı'nın şiirinde dediği gibi, Abbas Yolcu...

*******

Elbette yola çıkış evvelinde güzergâhtaki hava durumu tahmini için Fatoş'un meteorloji uzmanlığı tuttu.
O zaten internetin hayranıdır ve hatta doktorudur. Nezle mi oldunuz mu ona sorun, derhal web sayfalarından tıp fakültesi mezuniyeti bulmuş gibi anlatır.
Doktorlara gerek yok, Fatoş bu tedaviye yeter.
ABD meteorloji sayfalarından aldığı günlük tahminlerle, bana şurada dur, burada durma diye yol tarifi yaptı.
Pek kulak asmadım, ama belli de etmedim.
Kocanın iyisi karısının sözünü dinleyendir.
Yol arkadaşım Grand Cherokee olunca, pek fark etmez dediysem de karımın sözünü dinlerim.
Hanım sözü dinlemek lazım!

*******

Pekâla, sonra ne mi olacak?
Hiiiiç...
Cip'le orada vedalaşacak, onu yeni sahibine devredecek, ardından Şikago'ya geçip, O'Hare Havalimanı'ndan pasaport kontrolü yaptırıp biteviye ve sıkıcı bir kent olan Edmonton'a havalanacak herhangi bir uçağa kendimi atacağım.
İşte böyle...
Demem o ki:
Ora pro nobis!



No comments:

Post a Comment