Sunday, 17 November 2013

Haydi hayırlısı!

Basri mahlasıyla Mahmut yazıyor:

Karı koca hayatında dırdır olmazsa, evliliğin tadı olmaz!
Attilâ İlhan'ın Yasak Sevişmek adlı şiir kitabında, Karantinalı Despina şiirini hele bir açınız; son satırı, ne diyeceksem vallahi onu der:
¨Olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması...¨
İşte karı kocalığın temel düstûru bu olmalıdır, sanıyorum.
Birbirini, evveliyatında, anladığını zannedenlerin bir ömür boyu birbirini anlamaya çalışmasına biz evlilik diyoruz!
Bu yüzden kocaların karı dırdırı çektiğini sanıyorum; zira kadın kısmı çakır pençelidir ve alimallah tırnağını gösteriverir. Kocalar ise, zavallımlar, anlıyor görünüp anlamış gibi davranır.
Zaten kadınların kavga etmeyince içi rahat etmez, ruhu daralır. Kavgasız, münâkaşasız içi sıkılır, illa bir şey olmalı, münazara-çekişme yaşanmalıdır.
Karının iyisi, kocasının yağı kızarmış tavaya atılan patates gibi cız eden kızgınlığını, yeri gelince, sulu sepken gözyaşlarıyla, bu kâfi gelmezse kadınca bir kahkayla söndürmeyi bilen kadındır. Benim hanımım da bu cinstendir!

Bir şey söylese de hemen yapsam, demek aşk demektir.
Seferberlik ilanıyla silah altına alınan hazır kıt'alar gibi erkeklerden karısının emrine âmade bulunanlara da âşık koca, denir; ben de o cinstenim...
Zaten, âşık erkek hatırâtına kıymet gösteren adamdır, ki ben, ruh ateşi daima 37 dereceyi aşan bir koca olarak, karımın hatırlamadıklarını bile hatırlamak fazlalığı gösteririm.
Mesela, Antalya'da bulunduğumuz, evliliğimizin ilk yıllarında, Sinem Antalya TV'de bir programa konuşmacı olarak çıkmış, yarım saat kadar internet üzerine konuşmuş bulunuyordu. O şimdi zırnık dahi hatırlamıyor ama ben, üzerine hangi tayyörü giydiğine kadar biliyorum.
Dünya meselelerine kuşbakışı bakmak için tayyareden daha münasip bir yer nasıl yoksa, âşık koca için karısının şerrine sessiz kalıp tasavvufa yönelmek kadar doğru bir şey olamaz; madem evlendin, kadere rıza göstermelisin. Koca dediğin, stoik bir tarzda olan bitene katlanmalı, susup sesiz kalmalıdır.
Zira kadın konuşur, konuşmazsa çeker gider.
Şair Haydar Ergülen'in Eylül şiiirinde dediği gibi, ¨Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir/ Kadın gider ve bundan bir şâir doğar...¨
Ha, bir de Mehmet Rauf'un Eylül romanı vardır ki şimdi bunu aktarmaya kalkarsam, hanımım Sinem'i afaganlar basacaktır; o okumayı değil, gezmeyi sever.
Eylül romanında Süreyya'nın kuzeni Necib Bey, Suad adlı gelin hanıma duyduğu aşkıyla yangına... yok yok, siz romanı okuyun daha iyi..
Pasaklı kızın kocadan yana şansı olurmuş derler, ağızları çuval değil ki büzesiniz, siz buna da pek aldırış etmeyin; yalan yanlış şeylerdir.
Lakin anasına bak kızını al dedikleri, asıl işte bu doğrudur.
Benim hanımım, Medeni Hukuk gereği karım Sinem, annesi Saadet Hanım gibi gezmeyi pek sever; ben evde oturacak zannetmiştim, haydi sokağa çıkalım demeye görün terliği fırlattığı gibi ayakkabının tekini kapıda ötekisini yolda giyer. Bazen, telaşeden, tek ayakkabıyla arabaya bindiği dahi olur!
İşte, çok gezen mi çok okuyan mı diye tekerlemeli tekrarı burada anmamıza bu sebep oldu; o gezip dünyayı anlamaya çalışıyor, bense okuyarak milyonlarca insanın ruhuna girip keşif yapıyorum.
Karımın huylarını siz bilmezsiniz! Ben bilirim...
Marketten aldığı pirinci tane tane sayacak kadar cimri olup kocayı inletir, lakin öyle zamanları vardır ki önüne gelene padişah cülûsu dağıtır; bana dirhem koklatmaz...
Kazan kaldıran Yeniçeri bile mecidiye mevzusunda daha şanslıdır.
Bana kalırsa kocanın iyisi, karısını bal börekle, fıstık bademle besleyenidir. Böylesine ebedi koca denir, ancak biz bu tanımlamayı pek haz etmeyiz. Çünkü öyle denince, akla Rus yazarı Dosto'nun düşkün kocası gelir; tahammülfersa bir şeydir.
Dostoyevski, 1870'de kaleme aldığı Ebedî Koca adlı romanında evlenmeye doyamıyan kahramanı Trusotsky için şöyle diyor:
¨Bu adamlar, dünyaya ebedi koca, daha doğrusu yalnızca koca olmak için gelmişlerdir. Böyle bir erkeğin dünyada evlenmekten başka görevi yoktur. Evlendikten sonra, yaradılıştan karakter sahibi olsa bile, hemen karısının bir parçası hâline gelir. Bu gibi kocaların belirgesi alınlarındaki malûm süstür!¨
Siz buna kulak asmayın, Dostoyevski bir edebiyatçı, roman yazarıdır; böyle ileri geri konuşabilir; kocaların tamamı tomruk cezasına mahkûm değildir ya!
Hürriyet gazetesindeki çizgi-roman kuşağında yıllardır yer almış Fatoş ve Basri komikliğine niye ihtiyaç duyduğumuz ise apayrı bir hikâyedir.
ABD'de, 29 İktisadî Buhranı'nın hemen ardından, 1930 yıllarında Chic Young adlı karikatür sanatçısının başlattığı Blondie karakteri, yani Fatoş, günlük karikatür skeçleri olarak o zamandan beri dünya basınında yer alıyordu; bir kuşak onunla büyüdük.
Fatoş, yani Blondie, havaî bir gençlik sürerken Basri'nin, yani Dagwood'un aşkıyla yanar biter; evlenirler.
Ondan sonra didişmeli bir hayat onları bekler, ama mutludurlar. Didişip itişmeden duramazlar.
Şükürler olsun biz itişmiyoruz ama didişiyoruz, ne söylesem mutlaka tersini söyleyen bir karım var; daha ne olsun...
Sinem'in Gel seninle Berberistan'da bir berber dükkânı açalım tekerlemesine uygun biçimde, bir akşam üzeri, bu sayfanın içeriğine ait şeyler söylediği zaman aklıma birden Fatoş'la Basri karikatürü geldi.
İşte, bu sayfalar, Blondie&Dagwood karakterlerinin adı konularak oluştu.
Ben, ¨Bu işin bir uçarı kaçarı vardır, araştırıp bakarsak belki çıkış yolu buluruz!¨ dediğimde, ¨Yok, olmaz, imkânı yok, internete baktım, öyle değil, ben biliyorum!¨ diye hep itiraz eden, sonra hayat ona aslında her zaman başka çıkış kapıları bulunduğunu da gösterdikçe bana hak veren karım, Sinem'in aklından geçen bu projeyle buraya gelmiş bulunuyorum.


Bundan böyle o yazacak ben yanıtlayacağım, ben yazacağım o bana kızacak!
Hakkımda hayırlısı...

2 comments:

  1. Basri ve Fatoş'u burada daha yakından tanımak iyi oldu. Her yeni yazıda daha da çok tanıyaağız. Aslında her evde bir Basri ve Fatoş var didişme anlamında. Ama bu kadar çok okuyanı ve bu kadar çok gezeni bir arada oldu mu, sanki o Basri'lik ve Fatoş'luk hem daha zor hem de daha keyifli gibi geliyor bana. " Du bakali n'olcek?"

    ReplyDelete
    Replies
    1. Banu, vallahi ne oldum dememeli, ne olacağım demeli! Dur bakalım n'olcek, lafın o yüzden doğru çıkıyor; imtihana gerek yok... Efendim, Fatoş-Sinem'in muhalefeti kabardı, ben de eşlik ediyorum; koalisyon ortağı olarak...

      Delete