İtalya'nın
yirmi sene evveli Türkiye'nin kaç sene sonrası eder?
Fatoş,
benden habersiz, buraya bir yazı eklemiş: Kaçırılmış
Fırsatlar, başlığı altında istatistik dersine talim
ettiriyor!
Allah
size sabır versin!
Bu
yazıdan sonra, Karagöz'e cevap hakkı verilmişcesine, pattadanak
meclise çıkmam istendi.
Yalova
Sefâsına gidiyor gibiyiz; cumhur cemaat...
Meraklısı,
lütfen, Cevdet Kudret'in üç ciltlik Karagöz-Hacivat adlı
eserine baksın...
Ben
hep bakarım!
Bir
kere, her şeyden evvela, Fatoş'un-Sinem'in Kaçırılmış
Fırsatlar başlıklı yazısı altında yorumu bulunan Işıl
Yenidoğan hanımefendiye sitem ediyorum.
Işıl
Hanım, Sinem'e hitaben, Fatoş'a yazıyor:
¨Senden
istatistik dersi almak isterdim, hem de çoook isterdim!¨
Işıl
Hanım, benden edebiyat dersi almaya ne dersiniz?
Hatta
siyaset felsefesi dersi de verebilirim; İspanyol feylosofu Jose
Ortega y Gasset üzerine Türkiye'de bir numarayımdır, yalan
değil, vallahi öyledir...
Fatoş'tan sıfır alıp sınıfta çakmak da var! Ona göre...
Size,
mesela, Anna Karenina romanında Kont Vronsky'nin
çektiği diş ağrısından söz edebilir, bunun etkileri üzerine
sayısal açıklamalar yapmaksızın insana dair acıları söyler ve
öteki şeylerden lakırdıyı geçirebilirdim.
Vronsky'nin
meşhur diş ağrısını, benim diş hekimlerim Dr.Hayrettin
Gündüz ve Dr. Aylin
Öziş dahi bilmez, bilmedikleri için tedavi edemezler...
Tolstoy'un
600 sayfalık kitabını okumaları gerekir, bugün kimde o kadar
sabır var!
Televizyonda
dizisi yayınlansın diye bekliyor olmalılar...
Ayrıca,
Zehra romanında, ilk Çerkes-Osmanlı yazarı olan
Nabizâde Nâzım'ın yarattığı karakterleri ele alıp bir
kıskanç kadının vehmi-kuruntusu üzerine kocasını ne durumlara
soktuğunu konuşabilir, ardından Nahid Sırrı Örik'in
Kıskançlık romanında erkek kardeşinin evlilik saadetinden
rahatsız bulunan hiç evlenmemiş ablanın şeytanca kurduğu –
buna evde kalmış derler, ama ben kullanmak istemem bu vurguyu!-
tuzağını aktarabilirdik; ne hoş olurdu.
Haldun
Taner'in Bir motorda dört kişi başlıklı kısa
hikâyesinde, yandan çarklı ada vapurunu kaçırdıkları için
gece yarısı bir motorlu sandal kiralayıp Karaköy'den Büyükada'ya
giden dört kişinin paniğini anlatabilirdim. İnsana ait en zavallı
hâlleri gösteren ender hikâyelerden biridir; daha niceleri var,
bitmedi...
Attilâ
İlhan'ın Muammer Bey'in yalnızlığını anlattığı
Karantinalı Despina şiirine ne dersiniz; beğenmezseniz,
size Edip Cansever'den Mendilimde Kan Sesleri şiirini
okuyabilir, üzerine tartışıp bundan bir ders çıkarabilirdik.
Sayıları boş verin, onlar yalancıdır.
Yedi
kere sekiz 56 etmezse, hatırım kalır; kim dedi ona 56 etmesin
diye...
Bütün
bunlar, tüm hikâyeler ve romanlar bana kalırsa,
sayıların-rakamların dansından daha iyidir.
Heyhat!
Zannetmeyiniz ki Basri bunların dersini, vakt-i zamanında
almamıştır.
İktisat
tahsili yaptığı üniversite yıllarında ekonometri, istatistik,
mali cebir, yüksek matematik, iktisadî kalkınma modelleri gibi
dersleri alıp talebeliğini bir güzel tamamlamıştır; aferin
ona...
Lakin
sayıların akılda kalmayan şeyler olduğunu anladığı gün,
aslına bakarsanız, onun eline Tabiat Ana Anlatıyor adlı o
vakitler Doğan Kardeş Yayınları'nca basılıp çıkmış
bir masal kitabını eline tutuşturmuş rahmetli büyüğü Özer
Oral beyefendinin kendisini romana, hikâyeye, hatta şiire
yüreklendirmesinden beri kurgusal şeylerin daha gerçekçi olduğunu
kabullenmiştir.
Bakınız
Işıl Hanım, Fatoş'un rakamlarını yarın hatırlamıyacaksınız.
Fakat,
Refik Halid Karay'ın Nilgün romanındaki uçarı
kadın tipini her zaman hatırlarsınız... Türkân Şoray
hanımefendi dahi oynamıştı, Yeşilçam sineması zamanlarında...
Kafka'nın
Değişim başlıklı iç karartan romanında karafatmaya
dönüşen evin erkek çocuğu, Gregori Samsa'yı unutmanız,
mümkün müdür?
Halid
Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnû'su size ne
hatırlatıyor; Bihter'i elbette...
Bihter'i,
televizyon dizisinden, Müjde Ar olarak hatırlayanı da
vardır, ben de bazen öyle anımsarım!
Bir
de Müjde Ar'ın FUAR kolonyasının reklamı için verdiği pozlar
vardır ki mevzumuz buraya ait değildir; üstelik ben lavanta
kolonyası severim...
Ya,
Sabahattin Âli'nin Kürk Mantolu Madonnası'ndaki
zavallı kocaya ne dersiniz? Dünya harpleri zamanında, yani biraz
eskiden, Alamanya'da, fırtınalı bir aşk yaşamış Raif
Efendi bana göre bütün rakamlardan daha gerçekçidir.
Meşhur
üniversitelerden birisinde yapılmış araştırmaya bakarsanız,
şöyle oluyor: İki gruba ayrılmış insanlara bir ay boyunca roman
okutuyorlar, ötekilerine sayısal değerlere dayalı ekonomiye dair
ve öteki güncel haberleri veriyorlar.
Sanıyorum,
uydurmuş olmayayım ama, Columbia Üniversitesi'nde yapılan bir
laboratuar testidir bu:
Sonuçta,
elde edilen gerçek şudur ki, romanlardaki karakterleri okuyup
hayatlarıyla karşılaştıranlar her şeyi bir bir hatırlarken,
sayısal referanslara dayalı bilgileri okumuş olanlar hiçbir şey
hatırlamıyor.
Demem
o ki rakam hatırlanmasın diye vardır.
Zaten
rakam hatırlayan bir tek Süleyman Demirel babadır!
O,
seçmenlerinin adlarını, soy kütüklerini ve nüfus cüzdanı
bilgileri dahil olmak üzere bütün rakamları tek tek hatırlayan
siyasetçilerdendi; şaka yapmıyorum...
1978'de
Yeşilköy'deki Atatürk Havalimanı'ndan, o vakitler Yeşilköy
Havalimanı diye adlandırılıyordu, başbakan sıfatıyla
Demirel resmî gezi yapmak üzere İtalya'ya gidiyordu.
Ben,
Cumhuriyet gazetesinde, taze muhabirim.
Yolcu
salonunda, Demirel'i, aman efendim saman efendim diye uğurlayanlar
ve bir şey yumurtlasa da yazsak diye bekleşen basın mensupları
var.
Ben
de bıyıklı hâlimle oradayım...
¨Türkiye,
bugünkü İtalya'nın ekonomik kalkınmışlık seviyesine 20 yıl
sonra varacaktır!¨ demişti.
Sonra
meşhur gerdan kırmalarından birisiyle başını sağa sola
çevirdi; biz bir şey anlamamıştık!
Bunu,
elbette, bir iktisadî planlama öngörüsüyle söylüyordu;
bilgileri Devlet Planlama Teşkilatı'ndan almış olmalıydı.
O
vakitler Devlet Planlama Teşkilatı-DPT vardı ve başında
Turgut Özal oturuyor, makamında, takunyalı dolaşıp
pasaklı bir helada abdest alıyor, yere seccade atıp namaz
kılıyordu.
Yıl
1978'dir, dikkatinizi celp ederim efendim...
Sülüman
Baba, 1978 artı 20 yıl diyerek, demek ki 1998 yılını işaret
ediyordu.
Fatoş!
Sinem, doğru hesapladım mı?
Üç
kere beş on beş eder, matematiğim de fena değildir yani; kerat
cetvelini ezbere bilirim...
Şimdi
İtalya'nın yirmi yıl evveline ait rakamları bulup kıyaslamanız
için sizi, hepinizi Fatoşanım teyzenin sınıfına talebe
kaydediyorum; Allah akıl fikir versin...
No comments:
Post a Comment