Friday, 28 March 2014

En büyük komployu kendi kendimize kuruyoruz!

Biz yine seçim öncesi tapeleri, bize komplo kuran dış mihrakları konuşaduralım, bu ülkede kürsülerden haykırılan nefret söylemlerinin bini bir paraya düşmüşken, yol üstü köprülerinde "AKP iktidarında bilmemne şu rakamdan bu rakama çıktı" reklamları ile gözümüz boyanırken hergün: Bu ülkede Twitter'da, YouTube'da konuşulanlar, yazılanlar değil, konuşmadıklarımız sorun! Ülkemizin geleceğine yönelik, bizim dünyaya ve çocuklarımıza karşı sorumluluğumuza yönelik en büyük komployu kendi kendimize kuruyoruz farkında değiliz. Gerçi itiraf etmeliyim muhalefet partileri bu konuda herhangi bir adım attılar da her zaman yaptığı gibi muhalefetten gelen her öneriyi, her uyarıyı otomatik olarak yok sayan AKP hükümetinin mi umurunda olmadı, yoksa muhalefet de en az iktidar kadar suçlu mu bu konuda bilmiyorum. Ama muhalefetin yapabileceği sonuçta bir kaç önerge vermekten ibaret. 12 yıldır bu ülkenin geleceğini şekillendirmek üzere halk tarafından seçilip başa gelmiş olan "iktidar" bu komplonun sorumluluğundan hiç bir koşulda kaçamaz. 

Nedir bu komplo dediğim? Hani şu son 20-30 yılda her savaş, işgal, bölgesel çatışma vs.'nin altından çıkan ENERJİ sorunu var ya, işte onunla bağlantılıdır bu kendi kendimize kurduğumuz, ve AKP iktidarının da tersine çevirmek için hiç bir şey yapmadığı komplo. Bu hafta, 26 Mart 2014 günü, TÜİK Sürdürülebilir Kalkınma Bültenini yayınladı. Ben de bu yaz yatmış olduğum kış uykusundan bir ağaç tarafından uyandırıldığımdan beri merakımdan, her açıklanan bültene bakıp, bize anlatılanlarla, anlatılmayanları araştırmayı dert edindim ya kendime... İşte bu seferki araştırmanın sonuçları:

TÜİK Sürdürülebilir Kalkınma Bülteninde Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Yurtiçi brüt enerji tüketimizdeki payı ile ilgili rakamlar var. Bu hafta yayınlanan bültenin bir de eskisini buldum üstelik. 2000, 2005, 2008-2012 yıllarına kadar giden rakamlar var bu raporların içinde gizlenmiş. 

Yenilenebilir Enerji deyince hani şu son yıllarda teknolojinin ilerlemesiyle çok büyük kazanımlar sağlanan güneş enerjisi, rüzgar enerjisi vs. gibi bizi ekonomimizin sırtındaki en büyük yükü (enerji bağımlılığımızı) kendi kaynaklarımızdan azaltmamızı sağlayacak olan enerjiden bahsediyorum... Yani bir ülkenin toplam enerji tüketiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının oranı ne kadar yükseliyorsa, hem ekonomisi için o kadar iyi, hem de çevreye verdiği zararı minimize etmesi açısından dünyaya, yarınlarımızı bırakacağımız çocuklarımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek açısından önemli. Türkiye'nin durumuna bakmak tek başına yeterli olmaz diye, her zamanki gibi üşenmeyip başka kaynaklara da baktım. Avrupa Birliğinin Eurostat sitesinde buldum aradığım değerleri... Hem de hadi haksızlık olmasın şöyle Avrupa'nın kallafi devletlerinin bu konuda yatırım yapacak çok parası vardır, biraz Türkiye'nin dişine göre olanlara bakayım dedim. Ve karşımıza çıkan tablo içler acısı... 2000 yılında Türkiye'nin toplam enerji tüketiminden yenilenebilir enerji kaynaklarının payı %12.5'miş. Son bilgilerin verildiği 2012 yılı sonunda ise sadece %10. Aşağıdaki grafiğe sadece 10 saniye bakan birisinin çok kolaylıkla görebileceği gibi bu oranın başladığı noktaya göre 2012 yılı sonunda daha alt seviyeye düştüğü bizden başka hiçbir ülke yok! Yenilenebilir enerji konusu oldukça yeni bir konu... istatistiklerde daha eskilere giden veri bulamadım maalesef.. Ama görünen o ki bizim 2000 yılında bulunduğumuz nokta bu ülkelerin pek çoğundan ilerdeymiş ve şu anda geriye düşmüşüz.


Gelelim çevre ile ilgili bir başka konuya... Hani çevreciliği çok iyi bildiğini meydanlarda her fırsatta haykıran devlet büyüklerimiz var ya, onların ayaklarının biraz olsun yere basmasını sağlar mı acaba diye yaptığım bir başka analiz. Aşağıdaki tablo seragazı emisyonları ile ilgili... hani şu çok meşhur ozon tabakası var ya, çevre uzmanlarının her geçen gün nasıl zarar verdiğimizden bahsettiği... dünyanın yaşadığı iklim değişikliğinin, bununla beraber gelen kuraklıkların, çevre felaketlerinin pek çoğunun kaynağı olarak gösterilen şey... İşte seragazı emisyonları bu yüzden önemli. Bu defa OECD sayfasında buldum merakımı giderecek rakamları. Maalesef sadece 1990 ve 2010 yıllarını kıyaslıyordu.. 20 yıllık bir dönem ve bunun 8 yılını aralıksız olarak ve tek başına bir iktidarla AKP yönetti. İşte bakınız o dönemde ne olmuş OECD ülkelerinde. Tabloyu iki gruba ayırdım. Üst kısımda 1990 yılında, başlangıçta Milli Gelirlerine oranla çevreye verdikleri zarar (Seragazı Emisyonu olarak) bizim seviyemize en yakın olan ülkeler var. Bu ülkeler 20 yıllık süre içinde kişi başı milli gelirlerini ne kadar arttırmışlar, ve bunu gerçekleştirirken de Seragazı Emisyon oranları ne olmuş göstermek istedim.. Alt kısımda da başlangıçtaki kişi başı gelirleri bize yakın olan, yani 1990'lı yıllarda bize yakın gelir düzeyinde olan, gelişmekte olan OECD ülkelerinin durumu var. Lafı fazla da uzatmaya gerek yok: Bu 20 yıllık sürede bizim Milli Gelire oranla dünyaya verdiğimiz zarar %3 artmış. Başka çevresine, ülkesine, dünyaya 1990'da bulundukları seviyeden daha fazla zarar veren OECD üyesi var mı? YOK! 

Şili bize nispeten yakınmış başlangıçta; Maceristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Polonya bizim çok çok üzerimizde.. ama tüm bu ülkeler 1990'dan 2010'a kadar olan süreçte hem kişi başına düşen milli gelirlerini bizden çok daha yüksek oranda arttırmışlar, hem de Şili, Maceristan ve Slovakya bizden de düşük seviyelere getirmiş Seragazı Emisyonlarını.


"Eh canım, bu gösterilen sürenin sadece 8 yılında AKP vardı... kesin AKP'den önce yükselmiştir" diyenlere de yukarıdaki ilk grafiğe bakmalarını tavsiye ederim. Yenilenebilir enerji kaynaklarındaki vahim durum, AKP iktidarında bu konuda geriye gitmiş olmamız, son 8 yılda neler olduğu ile ilgili çok açıklayıcı ipuçları içeriyor. Yenilenebilir enerji sadece enerji bağımsızlığını değil, çevre bilincini de temsil ediyor.

İşte a dostlar, bana kalsa biz tapeleri, dış mihrakların kurduğu komplo teorilerini filan konuşmasak da, işte bu kendi kendimize kurduğumuz, çocuklarımızın geleceğine kurduğumuz bu komployu konuşsak biraz. Her köşeye AVM yapmakla, duble yol yapmakla (tabii bunlar yapılırken bir yandan ayakkabı kutularını doldurmakla) olmuyor bu iş. Bunları konuşanların belediye başkanları ve iktidar partisi olabileceği güzel günler dileğiyle...

No comments:

Post a Comment